İktisadi İşletme Üzerinden Derneğe Aktarılan Tutarlar İştirak Kazancı Kapsamında Olmayıp Aksi Yöndeki Gelir Vergisi Tahakkuk İşlemi Hukuka Aykırıdır.

DAVACI : ……….DERNEĞİ İKTİSADİ İŞLETMESİ

VEKİLİ : AV. TÜLAY EKİCİ AKSOY

DAVALI : ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

VEKİLİ : AV. ……………. (e-tebligat)

DAVANIN ÖZETİ : Davacı dernek tarafından, 2021/12 dönemi için tahakkuk ettirilen ve  ihtirazi kayıtla ödediği 141.983,30-TL gelir (stopaj) vergisinin; hukuka aykırı olduğu, 2006 yılında dernek tarafından iktisadi işletme kurulduğu, işletme faaliyetleri ile elde edilen tutarlar üzerinden kurumlar vergisi ödendiği, sonrasında vergilendirilen tutarların dernek harcamaları için dernek hesabına aktarıldığı, bu aktarım yeni bir gelir gibi değerlendirilerek kurumlar vergisinin yanında gelir vergisi alındığı, aynı gelir vergisi matrahı üzerinden ikinci kez vergi kesintisi uygulandığı, iktisadi işletmenin derneğe aktardığı ödemenin iştirak kazancı niteliğinde olmadığı, iştirak kazancı olarak nitelendirilebilmesi için iki farklı tüzel kişilik arasında bir kar aktarımının söz konusu olması gerektiği, dernek ile iktisadi işletmesinin aynı tüzel kişilik içerisinde yer aldığı ileri sürülerek iptali ile ihtirazi kayıtla ödenen 141.983,30-TL gelir vergisinin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile iadesi istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ : Öncelikle davanın süresinde açılıp açılmadığı hususunun irdelenmesi gerektiği, esas yönünden ise, davacıya ait iktisadi işletmenin dağıtılabilir karını bağlı bulunduğu derneğe aktarmasının, kar dağıtımı, dernek yönünden ise 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 75. maddesinin 1. fıkrasının 2 numaralı bendinde belirtilen iştirak kazancı niteliğinde olduğu, dolayısıyla aynı Kanun’un 94. maddesinin 1. fıkrasının (6/b-i) bendi uyarınca iktisadi işletme tarafından gelir vergisi tevkifatı yapılarak, genel usul ve esaslar çerçevesinde muhtasar beyanname ile beyan edilmesi gerektiği, idare tarafından tesis edilen işlemlerde yasal isabetsizlik bulunmadığı, ayrıca davacı tarafından faiz isteminde bulunulduğu ancak, yargıya intikal eden vergilendirme işlemlerinde idarece faiz ödenebilmesinin, ancak kararın idareye tebliğinden itibaren infazının gecikmesi durumunda söz konusu olabileceği belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde; dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmelerin kazançlarının kurumlar vergisine tabi olduğu öngörülmüş, 2. maddesinin 5. bendinde ise; dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmeler, dernek veya vakıflara ait veya bağlı olup faaliyetleri devamlı bulunan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları dışında kalan ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler ile benzer nitelikteki yabancı işletmeler olarak tanımlanmıştır. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesinin 6/b-i alt bendinde; tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve bu vergilerden muaf olanlara dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz) vergi tevkifatının yapılacağı, aynı Kanunun 75. maddesinin 1. fıkrasında; sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde ettiği kar payı, faiz, kira ve benzeri iratların menkul sermaye iradı olduğu, 2. fıkrasının (2) numaralı bendinde ise; iştirak hisselerinden doğan kazançların (Limited şirket ortaklarının, iş ortaklıkları ortaklarının ve komanditerlerin kâr payları ile kooperatiflerin dağıttıkları kazançlar bu zümreye dahildir. Kooperatiflerin ortakları ile yaptıkları muamelelerden doğan kârların ortaklara, kooperatifle yaptıkları muameleler nispetinde tevzii, kazanç dağıtımı sayılmaz) menkul sermaye iradı sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacı dernek tarafından, 2006 yılında kurduğu iktisadi işletmesinin faaliyetleri nedeniyle elde ettiği karın, üzerinden kurumlar vergisi ödendikten sonra bağlı bulunduğu davacı derneğe aktarması nedeniyle, 2021/12 dönemi için tahakkuk ettirilen ve ihtirazi kayıtla ödenen 141.983,30-TL gelir (stopaj) vergisinin kaldırılması ve ödenen verginin yasal faiziyle iadesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Tüzel kişiliği bulunmayan dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler, kurumlar vergisi mükellefi olarak ayrı bir vergi süjesi kabul edilmekle birlikte, bağlı bulundukları vakıf veya dernek tarafından yönetilirler ve dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmelerden her biri için, bunların bağlı olduğu tüzel kişiler tarafından, tüzel kişiliklerinin olmaması halinde dernek ve vakıflar tarafından ayrı beyanname verilir. Sermayelerinin tamamı da ilgili dernek veya vakıf tarafından tahsis edilir.

Vergi kanunlarında tanımı yapılmamakla birlikte, genel anlamda iştirak hissesi kazancı; bir kurumun başka bir kurumun sermayesine iştirak etmesi nedeniyle elde edilen kazançtır. Bu bakımdan iştirak hissesi kazancından söz edilebilmesi için ortada iki ayrı işletme bulunması, bir işletmenin diğer işletmenin sermayesine katkı vermesi ve verdiği bu katkı payı karşılığında kazanç elde etmiş olması gerekmektedir.

Olayda ise derneğe ait iktisadi işletme söz konusu olup ortada iki ayrı işletmenin varlığından ve birinin diğerinin sermayesine iştirak ettiğinden söz edilmesine olanak yoktur. Zira iktisadi işletmenin kendisi bizatihi derneğe ait olup derneğin vergi mükellefi olamamasından dolayı mükellefiyetin iktisadi işletme adına tesisi söz konusudur. Bu bakımdan; olayda iki ayrı iktisadi işletmenin bulunmaması, bir işletmenin diğer işletmenin sermayesine iştirak etmesi gibi bir durumdan söz edilememesi, iktisadi işletmenin bizatihi derneğe ait olması, derneğin başka bir iktisadi işletmeye iştirakinden dolayı değil kendi iktisadi işletmesinden kazanç elde etmesi karşısında yapılan tahakkukta hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Davanın, faiz istemine ilişkin kısmına gelince;

Anayasanın 125. maddesinin 1. fıkrasında idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, son fıkrasında ise idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

İdarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinden dolayı idare edilenlerin uğrayacakları her türlü zararın tazmini, “idarenin sorumluluğu” ile ilgili kurallarla sağlanır. Kuruluş, görev ve yetkileri bakımından bir kamu idaresi olan vergi idarelerinin de   hukuka aykırı işlemleri nedeniyle ortaya çıkan zararı tazmin etmesi yukarıda açıklanan Anayasa kuralının ve hukuk devleti ilkesinin gereğidir.

Hukuka aykırı işlem nedeniyle ortaya çıkan zararın tazmini amacıyla talep edilen faiz, kişinin nakdinden bir süre için yoksun kalması nedeniyle, uğradığı zarara karşı istemeye hakkı olduğu açık olup, hukuk devletinde, bir zararın faiz adı altında ödenecek tutarla karşılanabilmesi için, açık yasa hükmü aranması düşünülemez. Aksine anlayış; Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında yer alan idare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür hükmü ile bağdaştırılamaz.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinin 4. fıkrasında, fazla veya yersiz olarak kesilen vergilerin, fazla veya yersiz kesintinin mükelleften kaynaklanmaması halinde verginin kesinti tarihinden düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faizi ile birlikte, mükellefe red ve iade edileceği düzenlenmiştir.

Davacının, kendisinden tahsil edilen tutarın kullanımından, verginin kesildiği tarihten, Mahkeme kararına göre iadenin yapılacağı tarihe kadar geçen süre içinde mahrum kaldığı tartışmasız olduğundan, haksız yere alınan vergi nedeniyle yoksun kalınan tutarın, taleple bağlılık ilkesi gereği ödeme tarihinden itibaren 6183 sayılı Kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan yasal faiz uygulanarak davacıya iadesi gerekmektedir.

Nitekim, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun E. 2021/1, K. 2021/3 sayılı kararında “herhangi bir yasal dayanak gösterilmeksizin yasal/kanuni faiziyle birlikte iadesine karar verilmesinin istenmesi durumunda, yasal/kanuni faiz talebinden, Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinin 6322 sayılı Kanun’la değişik 4. fıkrasında belirtilen tecil faizinin anlaşılması gerektiği” belirtilmiştir.
Açıklanan nedenlerle; davanın kabulüne, 141.983,30-TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek tecil faiziyle birlikte davacıya iadesine, aşağıda dökümü yapılan 229,70-TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 11.000,00-TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya ödenmesine, artan posta ücretinin kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, bu karara karşı tebliğ tarihini izleyen günden itibaren otuz (30) gün içerisinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere, 18/10/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top