SUT Listesinde Bulunmadığı İçin İlaç Bedelinin Ödenmemesi Yaşam ve Sağlık Haklarının İhlali Anlamına Gelir

ANKARA 37. İŞ MAHKEMESİ

E.2017/43

K.2021/324

27.12.2021

DAVA : Davacı vekili, davacıların murisi X’in 29/06/2016 da Ankara üniversitesinde başlayan teşhis ile tedavi sürecinde onkoloji eğitim araştırma hastanesinde akciğer korsinomu teşhisi ile heyet tarafından 17/10/2016 tarihli rapor ile bir yıl boyunca nivolumab ( optivo ) 240m/ kg ilacının 15 günde bir kullanılması , katkı payında muaf olmasına dair rapor düzenlendiğini , ilacın yurt dışından temini için rapor veren doktorlardan birisinin 31/10/2016 da Türkiye ilaç ve tıbbi cihaz kurumuna başvurduğunu , 09/11/2016 da yurt dışından ilacın eczacılar birliği tarafından temin edilmesinin uygun bulunduğunu , 21/11/2016 da 8.213,92 euro , 20/12/2016 da 4.140,62 euro bedel karşılığı ilaçların getirtildiğini bedelinin davacı tarafça ödendiğini , kurumdan bu ödemeler ile ilgili 08/12/2016 tarihinde talepte bulunulduğunu, 21/12/2016 da ilacın SUT listesinde olmadığı belirtilerek isteğin reddedildiğini, 02/01/2017 de murisin öldüğünü , davacıların mirasçı sıfatı ile para alacağı bakımından hak sahibi olduğunu , 5510 SY nın 63. Ve SUT un ilgili maddeleri endikasyon dışı ilaç kullanım kılavuzunun ilgili maddeleri , insan hakları evrensel beyannamesi ve diğer yasal sebepler ile murisin tedavisi için zorunlu olan ilaç bedellerinin kurumca karşılanması gerektiğini , benzer mahkeme ve yargıtay kararları bulunduğunu belirterek şimdilik 1.000 euro nun 08/12/2016 , 300 euronun dava tarihinden itibaren yasal faiz ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir. 

CEVAP : Davalı kurum vekili, davacının kullandığı ilacın SUT listesinde bulunmaması sebebi ile kurum işleminde hata bulunmadığı belirterek davanın reddini istemiştir. 

DELİLLER DEĞERLENDİRİLDİĞİNDE : Dava, davacılar murisinin tedavisinde kullanılan yurt dışından getirilerek bedeli davacılar tarafından ödenen optivo ilaç için yapılan ödemelerin kurum tarafından karşılanması gerekip gerekmediği, gerekiyor ise ne kadar miktarın karşılanacağına ilişkindir. 

Davacılar murisi 2005 den beri kanser hastası olup gördüğü tedaviler sonucu iyileşmiş, ardından hastalık yeniden 2016 da ortaya çıkmıştır. Hastanın geçmişi ve bulunduğu tıbbi durum itibariyle duruşmada da dinlenen doktor tanığın açıklamalarına göre ileri evrede olduğundan dava konusu iki reçete yazılmış, ilaç kullanımı başlamasına rağmen ilk reçeteden 42 gün sonra ikinci reçeteden 12 gün sonra muris ölmüştür. 

Alınan bilirkişi raporunda bu ilacın hayat kurtarmadığı davacılar murisi için kullanımından kısa bir süre sonra öldüğü gerekçe gösterilerek davacılar murisi açısından hayati öneme haiz olmadığı sonucuna varılmıştır. Aynı raporda bu ilacın yaşam süresini 3 ay bazen daha uzun süreli uzattığı ancak şifa sağlamadığı klasik kemoterapi tedavilerine göre daha etkili olduğu ile ilgili bilimsel araştırmalar bulunduğunu bildirmiştir. 

Tanık bilirkişinin de açıkladığı ve mahkememizde görülen pek çok davadan da bilindiği üzere akıllı ilaç olarak adlandırılan bu grup ilaçlar klasik kemoterapi görmüş hastalarda sonuç alınamaması halinde kullanılan ilaçlardandır. Hem kullanım kolaylığı hem de yan etki klasik kemoterapiye göre daha az olduğundan değişik kanser tipleri için değişik akıllı ilaç niteliğinde pek çok ilaç halen kullanılmaktadır. Bir ilacın hangi hastada ne oranda etkili olacağının reçete yazıldığı tarih itibariyle bilinmesinin imkansız olduğu pek çok onkolog raporundan anlaşılmaktadır. Hastalık belli aşamaya geldiğinde bazı hastalar için son çare olarak bazıları için ise hastalığın ilerlemesini engellemek bazen de geriletmek amacıyla bu ilaçlar kullanılmaktadır. Tüm tedavi yöntemlerinde olduğu gibi kullanılan ilaçların kesin ve net sonuç vermesi bilimsel olarak zaten mümkün değildir. Bu itibarla ilaç yazıldığı andaki ilacın kullanımının tıbben gerekli olup olmadığı ve ilaç kullanım kurallarına uygun olup olmadığı değerlendirilmedir. Sonuca bakarak hayati öneme haiz ya da değil değerlendirmesi yapılamaz. Ayrıca hayati öneme haiz olup olmama tam şifa bulmanın karşılığı da değildir. Hastanın ömrünün uzatılması ya da kalan ömrünün ağrısız ya da daha az ağrı ile geçirilmesi yani yaşam kalitesinin artırılması umuluyor ise bu da hayati öneme haiz niteliğinde kabul edilmelidir. Bu kapsamda bakıldığında mahkememizce alınan onkolog bilirkişi raporunda ilaç reçete tarihinden hemen sonra davacılar murisinin ölmüş olmasına göre ilacın hayati öneme haiz olmadığı görüşüne itibar edilmemiştir. 

Kurumun SUT listesinde ilaç geri ödeme listesine alınmamış ise de SUT listesine alınmayan ilaçların genel olarak maliyet etkili olmaması gerekçesine dayandırıldığı anlaşılmaktadır. (dosyadaki kurum cevabi yazıları ve davalı vekilinin dilekçesi) Anayasanın ilgili hükümleri gereği devlet vatandaşların yaşam hakkı, sağlık hakkı ve sosyal güvenlik hakları ile ilgili düzenlemeleri yapmak, 

gerekli tedbirleri almak zorundadır. Bu düzenlemeler her türlü sağlık giderinin kurumca karşılanacağı anlamına gelmediği gibi yine ekonomik imkanlar dahilinde karşılanacağı da kabul edilen bir gerçekliktir. Bu konuda hangi ilacın ödenip ödenmeyeceği listeye alınıp alınmayacağını belirleme yetkisi kuruma verilmiş ise de kurulan komisyon aldığı kararlar mutlak nitelikte olmadığı gibi denetim dışında da kabul edilemez. İlaçların listeye alınma kriterleri tek başına maliyet etkililik ölçütü ile değerlendirilmez, davalı vekilinin dilekçesinde belirtildiği üzere ilacın hayati öneme haiz olup olmadığı hastaya fayda sağlayıp sağlamadığı- ki burada mutlak ölümden kurtarma aranmayacak hastanın ömrünün uzatılması ya da acı çekmeksizin tedavisini sürdürmesi gibi kriterler de dikkate alınacaktır- listeye alınıp alınmama konusunda dikkate alınması gereken ölçütlerdendir, bu ölçütlerden sırf maliyet ölçütüne bakılarak değerlendirme yapılması hukuka aykırı olduğu gibi insani de değildir. Nitekim kurumun ödeme yapmadığı, listeye almadığı ilaçları zaman geçtikçe listeye dahil ettiği görülmektedir. Dolayısıyla tek kriter olarak maliyet ölçütü dikkate alındığında hatalı işlem yapılmış olacağı ortadadır. Kurum her başvuru için ayrı ayrı değerlendirme yapamasa da bu konuda açılan davalarda mahkemeler her bir davacı için tedavi evraklarını temin ederek ilaç kullanım sonrası hastada fayda sağlayıp sağlamadığını incelemek suretiyle durumu kişi bazında değerlendirmektedir. 

Eldeki dosya bakımından da yapılan değerlendirmede reçete edilen ilacın davacıya fayda sağlamadığı anlaşılmış ise de tedavi aşaması dikkate alındığında bu ilacın son çare olarak fayda sağlama umudu ile verildiği ve tıbben ilaç kullanımının uygun olduğu saptanmıştır. Bu aşamada bu koşullarda hastaya ekonomik gücü ilaç bedelini karşılamaya yetmiyorsa ilacı kullanmaması sonucunu doğuracak işlem yapılması hukuka aykırıdır. Bu durumda sırf maliyet etkililik değerlendirmesi yapılarak reddedilmemelidir. Kaldı ki bahsi geçen ilaç belli kullanım şekilleri itibariyle davaclar murisine reçete edildikten kısa bir süre sonra iki kanser türü için 2018 de de ek olarak iki kanser türü için daha olmak üzere SUT listesine alınmıştır. Tanık olarak dinlenen tedaviyi yürüten doktorun beyanında da anlaşıldığı üzere ilacın etkilerinin değerlendirmesinin zaman aldığı, ilk 4 değişik kanser türünde faydalı olduğu anlaşılmakla kurumunda buna göre listelemeyi kabul ettiği ifade tarihi itibariyle aynı ilacın 11 değişik kanser türüne fayda sağladığının açıklanması da dikkate alındığında kurumun ilacı listeye alması ya da kanser türlerini genişleterek bedelini ödediği hastalık sayısını artırması davacılar murisinin ilaç reçete ve kullanım tarihinden sonra denerek ilaç bedelinin kurumca karşılanmaması kabul edilemez. 

Ancak davacının tıbbi geçmişi ile bağlantılı olarak sut listesinde yer almadığından ilaç bedeli kurumca ödenmemiştir. Kurum işlemi doğru kabul edilirse Türk vatandaşı olan davacının tedavisinin engellenmesi ve yaşam, sağlık haklarının çiğnenmesi anlamına gelir. Bu nedenle ilaç kullanımı davacılar murisi açısından ilacın reçete edildiğ itarih itibariyle kullanımının tıbben uygun olması ve fayda sağlama umudu bulunması sebebiyle kurum işleminin hatalı olduğu sonucuna varılmış, ilaç bedelinin kurumca karşılanmasına dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur. 

Bu kapsamda dava ödenen ilaç bedelinin kurumdan tahsisine yönelik olduğundan ilaç bedeli ile ilgili yapılan yazışmalarda reçete ve fatura tarihi itibariyle kurumca ya da bakanlık tarafından belirlenmiş bir ilaç bedeli olmadığı saptanmış, bilirkişiler sgk tarafından fatura tarihlerine en yakın tarihteki ücret üzerinden değerlendirme yapmıştır. Ancak ilaç TEB tarafından yurt dışından getirilmiş bedeli davacılar murisi tarafından ödenmiştir. Şahsen ilacın yurt dışından getirtilmesi gibi bir durum, dolayısıyla ilaç bedellerinin gerçeğe aykırı olduğu ile ilgili bir şüphe bulunmamaktadır. Davalının dosyaya sunduğu emsal Yargıtay kararlarında da açıklandığı üzere bu durumda eczacılar birliğinin temin ettiği ilaç bedelleri yani fatura tutarları üzerinden değerledirme yapılması zorunludur. Bu kapsamda fatura tutarları toplamı üzerinden hüküm kurulması gerekmiştir. 

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 

Davacının davasının KABULÜ ile 

Belirlenen toplam 12.354,54 Euro alacağın 22/11/2016 tarihli fatura için 1,000 euro nun 8/12/2016 kalan 7.213,92 euro nun ise ıslah tarihi 8/12/2021 tarihinden itibaren, 

23/12/2016 tarihli fatura için 300 euro nun dava tarihi, kalan 3.840,62 euro nun ise ıslah tarihi 8/12/2021 tarihinden itibaren devlet bankalarının uyguladığı en yüksek 1 yıllık döviz (euro cinsinden) mevduat faizi uygulanmak kaydı ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 

Davalı kurum harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, davacının yatırdığı 3.095,42 TL harcın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Davacının yargılamada yaptığı 1.822,90 TL nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacının kullanılmayan 8,10 TL den karar tebliği için gerekli 11,00 TL nin yatırıldıktan sonra kararın taraflara tebliğe çıkarılmasına, 

Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihindeki kur tutarı üzerinden hesaplanan (164.809,56 TL ) tarife gereği takdir olunan 19.606,91 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 

Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı yapılan açık yargılama sonucunda kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf Mahkemeleri ( Bölge Adliye Mahkemesi ) yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 27/12/2021

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top